zoltan torey'in şu kitabını okuyorum da (the crucible of consciousness)... zihnin işleyişinin oldukça ikna edici bir modelini kuruyor. dilin buradaki rolünü kurguluyor. beynin katı programlanmış ileyişi üzerinden düşünce ve dil ilişkisini açıklayabiliyor, diğer primatların zihni, maymun dili ve insanın evrimi konularında ikna edici açıklamalar getiriyor. işin güzel yanı, empirik bulgular üzerinden yazdığını söylüyor, işin tatsız yanı referansları kayıp (hangi bulguya neyi dayandırarak yazdığı o kadar açık değil) o yüzden ne kadar güvenilir olduğunu söylemek zor. ama model heyecan verici ve düşündürücü.
yalnız bir konu var, torey eski kelimeleri bilinçli biçimde yeni anlamlarda kullanmaya geçerken (farkındalık: görsel, işitsel, mekansal, bedensel duyulara dayalı zihinsel temsil; zihin: bu temsilin dışında ek bir mekanizma, dil ile düşünme; düşünce: zihinde depolanmış örüntülerin kelimeler ile çağrılması yoluyla yapılan zihinsel hesaplamalar; bilinç: dil ile 'kendi' kavramını çağırabilme? sorun şu ki hayvanın 'kendi' yaşantısından/farkındalığından tümüyle yoksun olduğunu mu söylüyor orası açık değil) bazı sorunlar el çabukluğuna geliyorlar gibi geldi bana... "bilinçlilik" (farkında olduğunun farkında olmak) insanın kendi üstüne dil üzerinden düşünebilmeye başlamasından kaynaklansın, tamam, torey bilinçliliğin ve düşüncenin daha altta yatan bir tabaka üzerine inşa olduğunu ve insanları diğer primatlardan net biçimde ayırdığını yazıyor. ona da tamam. fakat sonra dil üzerinden kendini düşünme ile bütün kendi yaşantısını/farkındalığını özdeşleştirir gibi yazıyor. yani dil üzerinden kendini düşünmek dışında bir kendi yaşantısı yok gibi. ama dili susturduğumuzda geriye kalan bu farkındalık, görsel işitsel beden-duyusal bu evren içinde olma hali, içinde şeyler olarak diğer insanları ve önemli nesneleri barındırdığı kadar merkezinde de bir ajan olarak hissedilen kendiyi barındırıyor. bence kendi üzerine dil ile düşünmekte gizemli bir yan yok (bkz orası tamam orayı anladık da..) ve bu hesaplama terimleri üzerinden düşünebileceğimiz bir seviye. ama sorun asıl farkındalığın ta kendisinde. insanların bilgisayarın ya da yapay sistemlerin ya da maddenin asla yapamayacağını söyledikleri şey dil üzerinden düşünmek değil artık (orası tamam onu anladık da..), anlaşılması güç olan ve torey'in modelinde açıklanmayan şey farkındalığın/yaşantının kendisi. torey dil ile düşünme yaşantısının nasıl bu farkındalık üzerinden gerçekleştiğini, aynı temsile eklendiğini açıklıyor, ama farkındalığın yarattığı kafa durduran gizemi açıklamaya yeltenmiyor bile. olmadığını varsayıyor sanki. hatta o konuda bişey yazıyor mu emin olamıyor insan.
modeli şematize etmeye çalışayım: model zihnin evrimi üzerinden açımlanmış. başlangıçta elimizde maymun beyni var. insansılar iki ayak üstüne kalktığı için beynin ön loblarında ellerinin işleviyle ilgili bir fazladan hesaplama kapasitesi açığa çıkıyor. aynı zamanda insansının beyni büyümekte ve daha önemlisi iki yarıküre arasında bir işlev farkı ortaya çıkmakta. insansılar maymunlardan ayrışmadan önce de bugün da hala tüm sosyal memelilerde gözlenebilecek bir protodil mevcut. ancak bu dil çok basit öğelerden oluşuyor ve torey buna dil adını vermeye yanaşmıyor. iki yarıkürenin işlevsel ayrışmasına ek olarak beynin sol yarıküresinde dil merkezi gibi bir yapı inşa olunuyor. bu ayrışma ve yeni işlevsel yapılar sayesinde maymun beyninde iki yarıkürede paralel olarak gerçekleşen işlemler artık asimetrik olarak gerçekleşiyor. maymun beyninde diyelim ki bir imaj görüldüğünde sağ ve sol yarıkürede simetrik böllgeler aynı şekilde hareketleniyor. fakat insan beyninde sağ yarıküre imajı taşırken sol yarıküre imaja karşılık gelen kelimeyi taşıyor. iki yarıküre arasında corpus callosum denen bir "kablo bağlantısı" var. yarıküre ayrışması insansının kelimeleri kulllanarak imajları imajları kullanarak kelimeleri çağırabilmesini sağlıyor çünkü bu iki alan zaten corpus callosum ile birbirine bağlı. (şunu not etmek lazım: dil ile konuşma merkezi ile dili anlama merkezleri farklı. esasında izole edildiğinde sağ yarıküre de dili anlayabiliyor. ama konuşamıyor. toreyin tariflediği işlevsel ayrışma bu kadar net olmayabilir ama bu ayrışmanın mevcudiyetini ayrılmış-beyin [corpus callosum'u kesilmiş beyinler] vakaları destekliyor.).. torey diyor ki sol yarıkürede ayrıca dil ile işleme merkezi de var. bu ise ön loblarda kollardan boşalan motor işlemci alanını kapan konuşma merkezinin marifeti.
karışık oldu çünkü benim aklımda kronolojik kalmıyor çektikçe geliyor çektikçe geliyor daha ziyde bir ağaç yapısı gibi, geldiği gibi devam ediyorum öyleyse: hayvan beyni diyor torey, motor ve hissi nöronlar ile bunların arasındaki işlemci nöronlardan ibaret. hissi nöronlardan veriler geliyor aynen hissi nöron ağlarında değerlendirliyor durmadan devam edip bir gerekiyorsa motor tepki halinde bedene geri dönüyor. kesintisiz bir akış ya da döngü. böyle bakıldığında elimidek yapay nöron ağlarıyla bile açıklanabilecek basitlikte. ama insansı beyniinde geçrekleşen değişimler sayesinde beyinde ikincil bir döngü daha ortaya çıktı diyor torey. yani hissi nöronlardan gelen verileriler işlenip motor nöronlara gitmeden önce daha öte işlenebiliyorlar. bununla da kalmıyor beyin artık kendi içinde depolanan bilgiye keyfi biçimde erişebilme şansına sahip, bunun da mekanizması dil, kelimeler. böylece artık kelimelerden iç imgelere ve anlamlara ve anlamlardan ve imgelerden kelimelere ikincil bir döngü ilkinin üstüne inşa edilebiliyor böylece insan artık planlama yapabilir tepkilerini kotrol altına alabilir ve kendisine ulaşan verileri daha uzun uzadıya hesaplayabilir. burda ilginç bir mekanizma tariflenmiş: doğrudan akışı kesmek için beynin kullandığı iddia edilen mekanizma şu: kelime ile imgeyi imge ile kelimeyi bir döngü oluşturacak şekilde çağırıp duruyorsun. bir nesneyi bir elden ötekine ötekinden berikine geçirip durmak gibi. çünkü durmak diye bir mod yok sürekli bir akış sözkonusu zihinde, nöronların arka arkaya ateşlenmesinden oluşan bu akışı ancak aynı bilgisayar arayüzü oluşturur gibi, süregelen bir döngü ile görece "sabit"leyebilirsin... [insan hofstadter'in "ben bir garip döngüyüm" adlı kitabını merak ediyor bunları okuduktan sonra]
demek ki artık beynin kendi içindeki bilgiye ulaşması ve bu bilgi üzerinde uzun uzadıya durabilmesi için bir mekanizma gelişiyor. bu mekanizmanın bir yan etkisi olarak artık insan kendi kendisini de düşşünebilir hale geliyor. [bulanıklık bu noktada. kendi hissi yani kendinin zemini bana sorulursa dil öncesinde yani hayvanlarda mevcut olmalı] kendi kavramı ancak dil iile ortaya çıkabilir. yani düşündüğünü düşünmek. beyin artık kendine ilişkin örüntüleri imgeleri anlamları çağırabilir ve bunları işleme alabilir. torey bilinci bu noktaya yerleştiriyor.
dil ile de ilgiili söyledikleri var. basitçe kelimelerin imgeleri çağırması (ve tersi) torey için ancak gerçek dili olanaklı kılan bir protodil mekanizması. bu yüzden hayvaların konuşmalarına dil adını vermeya karşı çkıyor. diyor ki, dil beyindeki motor alanlar ve aynı zamanda analiz alanlarını kullanır. ancak ondan sonra dil haline gelmiştir. yani edatlar, zarflar, fiil-isim ayrışmaları vd bütün dillerde görünen gramatik yapılanma beynin sağ yarıküreye depoladığı örüntüleri sol yarıkürede işlemden geçirip biribiri ile ilişkilendirdiği bir analiz sürecinin mekanizması olarak gelişti. ve dil ancak o zaman dil halini alır ve düşünme (hesaplama ve analiz) gerçekleşir. basitçe örüntüleri-imgeleri-anlamları zihne çağırmak ile cümle kuramayız, onların ilişkilerini oluşturmalıyız.
bütün bu yapılanmanın homo erektusta bile gerçekleşemeyeceğini bunun ancak insanın geç gelişen bebesinde gerçekleştiğini iddia ediyor. mesele şu: homo erektuz bebesi dil için gerekli olduğu iddia edilen büyüklük eşiğine ancak 6 yaşlarında varıyormuş, insan bebesi ise 1 yaşında varıyor (zaten o eşiği ordan hesaplıyorlar) işte henüz sinir yapısı tamamlanmamış, eli ayağı ne yapacağını bilmeyen insan bebesi eli ayağı için ayrılmış zihin alanlarını içinde bulunduğu sosyal topluluk ile interaksiyonu üzerinden dil mekanizmaları için kullanmaya geçiyor. bu çok önemli bir nokta. insan bebesi zamanında dil öğrenmeye başlamazsa dil için kullanabileceği bu motor alanlar diğer işlevler tarafından işgal edilecek demek bu. hayvanların çoğu zaten bu alanlar katı programlanmış halde doğuyorlar ve doğar doğmaz yürüyüp koşturmaya başlayabiliyorlar. insanda ise bu alanları dil için kullanmak için bir doğuştan program var.
sol - sağ yarıküre ayrışması ve işlevsel karmaşıklaşma: iki yarıküredeki simetrinin bozulması ve sol taraftaki karşılıkların yerine kelimelerin yerleşmesi, motor ve hesaplama için gelişmiş bölgeleri işgal ederek gelişen konuşma/düşünme mekanizması.
geçerken not edeyim, sağlakların %95'i, solakların yaklaşık yarısı sol yarımküre ile konuşuyormuş, solakların dörtte biri iki yarımküreyi de dil için kullanıyormuş. ancak kalan dörtte bir sağ yarımküre ile konuşuyormuş. zihnin dominant yarısı ve bilincin alanı da dilin olduğu tarafa yerleştiriliyor...