<07.10.012> bir iki başlangıç tanımı:
imdi, bu aşağıdaki tanım ve soruları yeterince çalışmış olduğumu iddia etmiyorum, ama zaman içinde yeterince çalışacağımı iddia ediyorum, bkz.:
değer nihilizmi:
değerlerin ortadan kalkışının ardından eylemler arasındaki [hissedilegelmekte olan] önem [ve/ya değer] farkını korumanın ya da bu tip önem hiyerarşilerini yeniden inşa etmenin, buna girişmemekle arasında nasıl bir önem farkı kalır? [neden parçası olageldiğim bedenzihin ve toplumsal yapıların mevcut projelerini ya da değerlerini koruyayım?] (buna ek olarak niçe'nin bahsettiği kahır momenti mevcut olabilir.)
ölüm nihilizmi:
ister hayat ölümü, ister özdeşlik ölümü formunda olsun, [eylemlerin pragmatik eşdeğerliği]:
1. a) benden sonra neden tufan olmasın? b) herkes bir gün ölecekse, tüm bunların doğru biçimde yaşanmış olmasının bir önemi kalır mı?
özdeşlik ölümü formunda, yukarıdakine ek olarak,
2. faillik: ben yanılsama olduğuma göre tekilliğimin projelerine neden hala sahip çıkarım?
bunu yapmam ve yapmamam arasında -değerlerden yola çıkılmadığına dikkat- yani yanılsaması olduğum ve özdeşi olamadığım faillerin projelerini takip etmek ya da ona aykırı hareket edilmesine etkimek arasında ne fark var? ben failin kendisi olamıyorsam, sadece o olmayagelmek olabiliyorsam, her ne kadar en yakını olduğum fail de olsa beni üreten, diğer faillerden neden daha önemli oluyor benim için?
faillik kavramının, anlayışının değiştirilmesi sorunu ortadan kaldırmak için yeterli gelecek mi? peki gerçekte bu faillik ve özdeşlik algısını değiştirmek mümkün mü? keyfi mi bu algı? yoksa esasında humecu alışkanlıklar üzerinden yaşamaya devam edegelmek mi bu? eğer aynı faillik anlayışını sürdürüyorsam ve aynı özdeşlik/benlik anlayışını sürdürüyorsam, özdeşlik ve ölüm sorunu bedenzihnim için hiçbir durumda hafiflemeyecek demektir, bu soruna kilitlenilmiştir,
ölüm nihilizmi, bu kilitlenmişliğin sonucundaki eylemler eşdeğerliği düşüncesidir, ayrıca, fikrin bütünlüğünde anlaşıldığı anlardaki ölüm dehşeti ve/ya anlamsızlık duygusu mevcut olabilir.
imdi, bu aşağıdaki tanım ve soruları yeterince çalışmış olduğumu iddia etmiyorum, ama zaman içinde yeterince çalışacağımı iddia ediyorum, bkz.:
değer nihilizmi:
değerlerin ortadan kalkışının ardından eylemler arasındaki [hissedilegelmekte olan] önem [ve/ya değer] farkını korumanın ya da bu tip önem hiyerarşilerini yeniden inşa etmenin, buna girişmemekle arasında nasıl bir önem farkı kalır? [neden parçası olageldiğim bedenzihin ve toplumsal yapıların mevcut projelerini ya da değerlerini koruyayım?] (buna ek olarak niçe'nin bahsettiği kahır momenti mevcut olabilir.)
ölüm nihilizmi:
ister hayat ölümü, ister özdeşlik ölümü formunda olsun, [eylemlerin pragmatik eşdeğerliği]:
1. a) benden sonra neden tufan olmasın? b) herkes bir gün ölecekse, tüm bunların doğru biçimde yaşanmış olmasının bir önemi kalır mı?
özdeşlik ölümü formunda, yukarıdakine ek olarak,
2. faillik: ben yanılsama olduğuma göre tekilliğimin projelerine neden hala sahip çıkarım?
bunu yapmam ve yapmamam arasında -değerlerden yola çıkılmadığına dikkat- yani yanılsaması olduğum ve özdeşi olamadığım faillerin projelerini takip etmek ya da ona aykırı hareket edilmesine etkimek arasında ne fark var? ben failin kendisi olamıyorsam, sadece o olmayagelmek olabiliyorsam, her ne kadar en yakını olduğum fail de olsa beni üreten, diğer faillerden neden daha önemli oluyor benim için?
faillik kavramının, anlayışının değiştirilmesi sorunu ortadan kaldırmak için yeterli gelecek mi? peki gerçekte bu faillik ve özdeşlik algısını değiştirmek mümkün mü? keyfi mi bu algı? yoksa esasında humecu alışkanlıklar üzerinden yaşamaya devam edegelmek mi bu? eğer aynı faillik anlayışını sürdürüyorsam ve aynı özdeşlik/benlik anlayışını sürdürüyorsam, özdeşlik ve ölüm sorunu bedenzihnim için hiçbir durumda hafiflemeyecek demektir, bu soruna kilitlenilmiştir,
ölüm nihilizmi, bu kilitlenmişliğin sonucundaki eylemler eşdeğerliği düşüncesidir, ayrıca, fikrin bütünlüğünde anlaşıldığı anlardaki ölüm dehşeti ve/ya anlamsızlık duygusu mevcut olabilir.
<04.01.010> bilimin öyküleri:
"... In the end we must turn to the rigorous methods of hard science the experiments, deductions, and mathematical analyses to keep the speculations honest. These methods provide raw materials for suggesting and testing hypotheses, and even serve often as powerful engines of discovery in their own right. Still, the storytelling side of science is not just peripheral, and not just pedagogy, but the very point of it all. Science properly done is one of the humanities, as a fine physics teacher once said. The point of science is to help us understand what we are and how we got here, and for this we need the great stories: the tale of how, once upon a time, there was a Big Bang; the Darwinian epic of the evolution of life on Earth; and now the story we are just beginning to learn how to tell: the amazing adventure of the primate autobiographers who finally taught themselves how to tell the story of the amazing adventure of the primate autobiographers. ..."
*Hofstadter and Dennett, 1982, The Mind's I: Fantasies and reflections on self and soul, p460.
Dennet, Hofstadter'in bir diyaloğunun ardından bir süre düşünce deneyleri üzerine yorum yapıyor ve şöyle bitiriyor*:
"... In the end we must turn to the rigorous methods of hard science the experiments, deductions, and mathematical analyses to keep the speculations honest. These methods provide raw materials for suggesting and testing hypotheses, and even serve often as powerful engines of discovery in their own right. Still, the storytelling side of science is not just peripheral, and not just pedagogy, but the very point of it all. Science properly done is one of the humanities, as a fine physics teacher once said. The point of science is to help us understand what we are and how we got here, and for this we need the great stories: the tale of how, once upon a time, there was a Big Bang; the Darwinian epic of the evolution of life on Earth; and now the story we are just beginning to learn how to tell: the amazing adventure of the primate autobiographers who finally taught themselves how to tell the story of the amazing adventure of the primate autobiographers. ..."
*Hofstadter and Dennett, 1982, The Mind's I: Fantasies and reflections on self and soul, p460.
<28.11.012> mutluluğun altın kuralları:
mutluluğun üç adet kuralını sayacağım:
1. "kalabalığın dediği değil."
2. "herşeyin zamanı."
3. "zorluk-keyif dengesi".
bu 3 kuralı nihilizm paketine yazmak gerekir. çünkü nihilizm bir mutluluk felsefesidir. ama hedonist olmayan, yönsüz bir mutluluk felsefesi.
nihilist kutusunu araştırdığında kutunun içinde her tür duygulanım açığa çıkar; tüm bir duygulanımlar coğrafyası oluşturmak üzere. ortada görünmeyen tek duygu kutunun dibinde kalmış olmalıdır. ama kutunun içinde başka duygu yoktur. nihilistin kutusunda tüm bir duygulanımlar coğrafyası bulunmalıdır, yoksa nihilizm belirmez. bu kutuda aranıp taranıp bulunamayan, ama aranıyor oluşu ile kendini vareden duygu umuttur.
nihilizm yön barındırmayan bir mutluluk felsefesi olarak, insan mutluluğunun koşullarını ve yapısını araştırır. umut barındırmayan bir dünya görüşü olduğu için de umutsuzluğun sebeplerini ve gerekçelerini araştırır.
mutluluğun üç adet kuralını sayacağım:
1. "kalabalığın dediği değil."
2. "herşeyin zamanı."
3. "zorluk-keyif dengesi".
bu 3 kuralı nihilizm paketine yazmak gerekir. çünkü nihilizm bir mutluluk felsefesidir. ama hedonist olmayan, yönsüz bir mutluluk felsefesi.
nihilist kutusunu araştırdığında kutunun içinde her tür duygulanım açığa çıkar; tüm bir duygulanımlar coğrafyası oluşturmak üzere. ortada görünmeyen tek duygu kutunun dibinde kalmış olmalıdır. ama kutunun içinde başka duygu yoktur. nihilistin kutusunda tüm bir duygulanımlar coğrafyası bulunmalıdır, yoksa nihilizm belirmez. bu kutuda aranıp taranıp bulunamayan, ama aranıyor oluşu ile kendini vareden duygu umuttur.
nihilizm yön barındırmayan bir mutluluk felsefesi olarak, insan mutluluğunun koşullarını ve yapısını araştırır. umut barındırmayan bir dünya görüşü olduğu için de umutsuzluğun sebeplerini ve gerekçelerini araştırır.
<22.01.013> nihilizm ve tutkular:
felsefi nihilizm ile duygulanım nihilizmleri arasındaki bir takım ayrımlara işaret etmek gerekiyor. nihilizm kelimesiyle karşılaşan insanların aklına ilk düşen meselelerin etrafına toplanabileceği bir ayrım hattı şu mesela: düşünsel nihilistler davranışsal nihilistlere dönüşürler mi dönüşmezler mi? ya da bu ikisi aynı mıdır yoksa ayrı mı?
zira nihilizm hep davranışları düzenleyen bir öğreti gibi, bir ahlak öğretisi gibi düşünülmüştür. ancak, nihilizmin ahlak felsefesiyle kuvvetli bir ilişkisi olduğu kesinse de, nihilizm yeni bir ahlak getirmez. peki nihilist olarak davranan var mıdır? davranışsal bir nihilist görülmüş müdür? mesela acaba psikopatlar, düşünsel nihilistler olmasalar da, davranışsal nihilistler olarak işlev görürler mi? uyguladıkları ahlaki değerler açısından bakıldığında, evet. ama hedefler açısından nihilistten çok fırsatçı oldukları, son kertede bir tür bencil pragmatizm sergiledikleri düşünülebilir. düşünsel nihilistler ise felsefi inanç olarak hedef ya da değerleri namevcut buluyorlar. oysaki bunların pratikte ruhta işlemeye devam ettiğini kabul edeceklerdir. o zaman bu noktada namevcut olmak, basitçe, mutlak olmamak, yani dünyadan ötede, daha yukarıda, daha özsel, daha tözsel bir göndereni, bir kaynağı, bir dayanağı olmamak, herkes için geçerli, evrensel, kalıcı, değişmez olmamak anlamlarına geliyor (ki niçe aslında nihilizm üzerine analizinde haklı, ilk sarsıntı ve kahır atlatıldıktan sonra nihilizm duygusal ton değişimine uğrar.) ve bu sebeple, pragmatizm ve nihilizm arasında yer yer bağlantı, hatta çakışmalar bulunabilir. sadece, nihilizm, pragmatizmi savunmayı da getirmez, buyurmaz, çağırmaz, imlemez. dolayısıyla mesela bencil olmayan pragmatizm, hem hedefler hem değerler öneren ama bunları mutlak'a bağlantılandırmayan utilitaryanizm, seküler ahlakçılık, esasında nihilizm ile özdeş kabul edilemez.
o zaman bu noktada, telos açısından, amaçlar nihilizmi açısından da, bir tür doğuştan pragmatizm, doğuştan hedeflilik işliyordur ve işleyecektir. nihilizm o zaman sadece ikinci kademede işleyen bir sonradan-rasyonalizasyon mekanizmasını mı ilgilendirir? serinkanlı bir akli değerlendirme, ama olan biten üzerine; olacak olanlar üzerine değil...
bu yüzden de nihilistler ahlaklıdırlar. ahlaklı olmayanlar psikopatlardır?* ahlak doğuştan gelen tutkular tarafından (erken bir referans olarak bkz. hume), içinde bulunulan kültüre uyumlandırılarak içimizde yeniden üretilegelir ve tek bir mekanizma değil bir mekanizmalar bolluğu kullanır. topluluklarda işleyen ilişkisel yapılar ve bunlara uyum sağlama yollarımız, kendimize dair algımız ve bizi çekip götüren ve dönüştüren planlarımız da işin içine katıldığında, aynı anda bir poziyonlar bolluğu işgal ettiğimiz ortaya çıkar. serinkanlı nihilist değerlendirme bu pozisyonların çok azını ele geçirebilir.
her ne kadar kahır nihilizminde bu tema mevcut olsa da nihilist intihar etmez. ama depresyondaki kişilerin intihar yüzdeleri ortalamadan yüksektir mesela. depresif, amaç nihilistine dönüşebilir. ama işte, tüm bu nihilizmler 'ayrı'.
*Babiak and Hare 2007, Snakes in Suits: When Psychopaths Go to Work, p184:
"Recent brain imaging research indicates that the experiences and events that most people find emotional are associated with activation of several brain areas, including the limbic system, which is sometimes referred to as the “emotional brain.” But these same experiences and events fail to activate components of the limbic system in psychopaths. Indeed, psychopaths respond to what should be an emotionally arousing event (such as an emotional word or a gruesome picture) as if it were not emotional at all. Curiously, in psychopaths, the parts of the brain that are activated by such events tend to be associated with language processing. Their response seems to be more cognitive or linguistic than emotional. Their callous indifference to the plight and inner pain of others is more akin to that of a predator to its prey. But we often fail to realize this—a fundamental mistake— preferring instead to believe that everyone shares the same inner turmoil and pain."
*Babiak and Hare 2007, Snakes in Suits: When Psychopaths Go to Work, p184:
"Recent brain imaging research indicates that the experiences and events that most people find emotional are associated with activation of several brain areas, including the limbic system, which is sometimes referred to as the “emotional brain.” But these same experiences and events fail to activate components of the limbic system in psychopaths. Indeed, psychopaths respond to what should be an emotionally arousing event (such as an emotional word or a gruesome picture) as if it were not emotional at all. Curiously, in psychopaths, the parts of the brain that are activated by such events tend to be associated with language processing. Their response seems to be more cognitive or linguistic than emotional. Their callous indifference to the plight and inner pain of others is more akin to that of a predator to its prey. But we often fail to realize this—a fundamental mistake— preferring instead to believe that everyone shares the same inner turmoil and pain."
<24.01.013> internetin nihilistleri ya da gençlik isyanı:
anonymous ya da inci tayfası, bunlar nihilist bir pozisyonun oyuncu keyfiliğini sergilemekteyken sonra bir yerde iyinin yanında saf tutmaktan keyif alan karakterlere büyüyorlar. benzer dönüşümler dada'dan sürrealizm'in toplumcu dönemine, ya da harfçiler'den durumcular'a geçişte de görülüyor...
'genç nihilizmi' gencin yerini bulmaya çalışan isyankar saygısızlığınla birleştiğinde bilgisiz ve özgür bir kinisizm, bir saldırganlık, bir eğlenip durma hali üretiyor iken ve tüm değerleri yerle bir etmeye yönelebiliyorken ve bu yerle bir olmuşluğu ürününde sergiliyorken (etik, estetik ve bilgiye dair herşey dibe yuvarlanabiliyordu), aynı failler biraz büyüdüklerinde katıldıkları ve paydaşı oldukları topluluğa dair iyicillik, faydalı olma ve kuruculuk yönleri ön plana çıkıyor. bilginin anlamı ve önemi artıyor, bilgili olmaya değer verilmeye başlanıyor... fail, sunumundaki nihilisti minimize ediyor ve diğer inanç ve düşüncelerine ağırlık vermeye geçiyor; evvelki şiddetinin etrafında ve içinde oluşturduğu üretken kurumsallıkları bu kanallara aktaramaya çalışıyor... bu süreçte bir topluluk halinde kurumsallaşılmışsa, aynı terörist bir organizasyonun politik sistemin legal bir bileşenine dönüştüğü örneklerdeki gibi, bir toplumcu kuruluş olarak katılaşılıyor... ve yeni gençler yeni bir yıkcılığı harekete geçirmiş oluyorlar bile bir yerlerde sessizce..
bizde naro, bir parçacık böbiler ve esas olarak da incisözlük saygısızlık ve sorgulama eğilimlerini örneklediler.. tabi bizim tarihimizde daha eski örnekler var iseler de görünür olmadan ortadan kalkmışlar gibi görünüyor.. 6.45 kendine alan açıp kurumsallaşmış olanlardan... (ve avrupa'da dada, sürrealizm ve bunların neo ve post versiyonları tükenmek bilmiyor..)
internet meseleyi enternasyonal boyutlara büyütmeyi sağlıyor.. bu saygısız havayla donanan bebeler kalabalığın gücünü keşfettiklerinde DOS saldırıları üzerinden altta kalanın canı çıksına başlıyorlar.. sonra ama bu yıkıcılığı meşrulaştıracak türde politik bir içeriği olan ama tam da düşünsel bir merkezi olmasa da anti-otoriter ve özgürleşmeci söyleme daha yakın kalan eylemlere girişebiliyorlar.. sığlığa ve ahmaklığa şiddetle saldıran bir sığlıktan, bu saldırısını politik renklere boyamaya başlayan bir yarı-entellektüelliğe geçiliyor.. sonrasını bilemiyoruz henüz.
bizde naro, bir parçacık böbiler ve esas olarak da incisözlük saygısızlık ve sorgulama eğilimlerini örneklediler.. tabi bizim tarihimizde daha eski örnekler var iseler de görünür olmadan ortadan kalkmışlar gibi görünüyor.. 6.45 kendine alan açıp kurumsallaşmış olanlardan... (ve avrupa'da dada, sürrealizm ve bunların neo ve post versiyonları tükenmek bilmiyor..)
internet meseleyi enternasyonal boyutlara büyütmeyi sağlıyor.. bu saygısız havayla donanan bebeler kalabalığın gücünü keşfettiklerinde DOS saldırıları üzerinden altta kalanın canı çıksına başlıyorlar.. sonra ama bu yıkıcılığı meşrulaştıracak türde politik bir içeriği olan ama tam da düşünsel bir merkezi olmasa da anti-otoriter ve özgürleşmeci söyleme daha yakın kalan eylemlere girişebiliyorlar.. sığlığa ve ahmaklığa şiddetle saldıran bir sığlıktan, bu saldırısını politik renklere boyamaya başlayan bir yarı-entellektüelliğe geçiliyor.. sonrasını bilemiyoruz henüz.
bu anlamda nihilizm tekrar tekrar ortaya çıkıyor. rus nihilistleriyle bu sayılanların mesafesi öyle uzak falan değil ve nihilist sıfatını kullananlar benzer bir ruh durumunu yeniden ve yeniden beden-zihinlendiriyorlar çoğunlukla.. bu topluma itiraz eden bir gençlik duygulanımı.. en temel anlamı bu olmalı... öte yandan, farkında olduklarından daha haklılar, bu meslekten ya da hobici nihilistlerin çoğu, hiç farkında bile olmadıkları bir felsefi zeminde.. haklılar ama, esasında onlar sadece gayet iyi bildikleri başka bir zeminde memeliliklerinin bir aşamasını yaşıyorlar. niçe gibi nihilizmi sahiplenip bir kurama kavuşturmaya niyetlenen de fazla görünmüyor ortalıkta. beşeri varlığı insan türünden memeliyi hızla ele geçiriyor. beşeri olanın kuralı da uyumdur, iyicilliktir...
burda, politik kuram, felsefe, avant-garde sanat, aktivizm, radikalizm, gelişim psikolojisi, toplumsal psikoloji, sosyoloji /alt kültürler, network araştırmaları vd. hep bir araya gelmek durumunda, bu meseleyi tam olarak çalışabilmek için. ve ayrıca bu tip nihilizmin sadece sola kaymadığını, bazen, üzeri bir takım değerlerce örtülmek üzere sağcı, faşist, muhafazakar alanlarda da barınma ve hizmet şansı bulabildiğini unutmamak lazım.
sonra, misal lulzsec, onlar merkeze gelip ahlaklı bir pozisyon alınca içlerinden çıkıp tam bir ilkesiz saldırganlığa geçiyor. bu süreç hep devam edecek çünkü; ruhtan kaynaklanıyor.
burda, politik kuram, felsefe, avant-garde sanat, aktivizm, radikalizm, gelişim psikolojisi, toplumsal psikoloji, sosyoloji /alt kültürler, network araştırmaları vd. hep bir araya gelmek durumunda, bu meseleyi tam olarak çalışabilmek için. ve ayrıca bu tip nihilizmin sadece sola kaymadığını, bazen, üzeri bir takım değerlerce örtülmek üzere sağcı, faşist, muhafazakar alanlarda da barınma ve hizmet şansı bulabildiğini unutmamak lazım.
sonra, misal lulzsec, onlar merkeze gelip ahlaklı bir pozisyon alınca içlerinden çıkıp tam bir ilkesiz saldırganlığa geçiyor. bu süreç hep devam edecek çünkü; ruhtan kaynaklanıyor.
<03.02.013> eleştiri ve nihilist:
ama belirli bir perspektife tutarlı biçimde yerleşme gereğini reddeden eleştiri; iyicil olanlar dahil. müesses ve hakim olana da, alternatifi olarak ortaya çıkana da yerleşme gereğini tanımayan eleştiri. beriki muhafazakar öbürsü de eleştirel oluyor. biz tabii entelektüeller olarak öbürsünde durduğumuzdan zaten biz işte kestirmeden iktidar denip karşımızda şeytanlaştırılan tarifsiz tanrıya karşı yeni ve adına muhalif ya da eleştirel denen o öber tarikattan olduğumuz, hepimiz de birbirimizi çeşitli işaretlerden bildiğimiz için altkültürümüzün kodlarını zorlamadan efendime söyleyeyim... işte bu perspektifi tutarlı biçimde benimseme gereği görmeyen eleştiri olursa bunun sebebi nedir?
bir karakterin perspektifine de yerleşemeyen bir yerleşememeler, bir bitip tükenmek bilmez yersizyurtsuzlaşmalar ve hızlı konup göçen yerliyurtlulaşmalar ve burda vurgulanması gereken herhangi bir yerliyurtlulaşma mevkisinin ayrıcalıklı görülmeyişi elbet..
fakat ilginç biçimde mutlak bir yersizyurtsuzlaşmalar çağrısı da ayrıcalıklı bir pozisyon olarak kurgulanmadığı için nihilist her an değil ama bazı eşiklerde inançlarının altıboşluğunu ve işgal ettiği pozisyonların nihai önemsizliğini hatırlayandır. ama bazı eşkilerde. bu bir eylem tariflemiyor. bu hatırlama en az diğer davranışlar kadar tesadüfidir. bunun sonucu ise olası pozisyonlara kendini kaptırıp dağıtmak. işte bu göçebelik değilse nedir?
dolayısıyla nihilist baştan sona eleştiridir; ya da bakışa göre, eleştirinin sonudur. yeni bir yönü yoktur, yönü kapılmışlığında katıldığı failliklerde belirlenir. eşiklerde hatırlar; dada'ya düşamp'a göz kırpıp durmalıdır. inançlıdır, uzayan genişleyen periyotlar boyunca, eşiklerden eşiklere. tutarlılık eksilir. farklı toplumsal karakterler meşruluk kazanır. kerameti kendinden menkul olma halini dayatan da budur, etkili olduğu sürece ruhun akıntısından başka yargıç yoktur, kyniklik kalır, tutarsızlık sonuçtur. e bu noktada bu nihilistten ilginç bişey var mıdır? dünyanın 7 saçmasından biridir o.
ama belirli bir perspektife tutarlı biçimde yerleşme gereğini reddeden eleştiri; iyicil olanlar dahil. müesses ve hakim olana da, alternatifi olarak ortaya çıkana da yerleşme gereğini tanımayan eleştiri. beriki muhafazakar öbürsü de eleştirel oluyor. biz tabii entelektüeller olarak öbürsünde durduğumuzdan zaten biz işte kestirmeden iktidar denip karşımızda şeytanlaştırılan tarifsiz tanrıya karşı yeni ve adına muhalif ya da eleştirel denen o öber tarikattan olduğumuz, hepimiz de birbirimizi çeşitli işaretlerden bildiğimiz için altkültürümüzün kodlarını zorlamadan efendime söyleyeyim... işte bu perspektifi tutarlı biçimde benimseme gereği görmeyen eleştiri olursa bunun sebebi nedir?
bir karakterin perspektifine de yerleşemeyen bir yerleşememeler, bir bitip tükenmek bilmez yersizyurtsuzlaşmalar ve hızlı konup göçen yerliyurtlulaşmalar ve burda vurgulanması gereken herhangi bir yerliyurtlulaşma mevkisinin ayrıcalıklı görülmeyişi elbet..
fakat ilginç biçimde mutlak bir yersizyurtsuzlaşmalar çağrısı da ayrıcalıklı bir pozisyon olarak kurgulanmadığı için nihilist her an değil ama bazı eşiklerde inançlarının altıboşluğunu ve işgal ettiği pozisyonların nihai önemsizliğini hatırlayandır. ama bazı eşkilerde. bu bir eylem tariflemiyor. bu hatırlama en az diğer davranışlar kadar tesadüfidir. bunun sonucu ise olası pozisyonlara kendini kaptırıp dağıtmak. işte bu göçebelik değilse nedir?
dolayısıyla nihilist baştan sona eleştiridir; ya da bakışa göre, eleştirinin sonudur. yeni bir yönü yoktur, yönü kapılmışlığında katıldığı failliklerde belirlenir. eşiklerde hatırlar; dada'ya düşamp'a göz kırpıp durmalıdır. inançlıdır, uzayan genişleyen periyotlar boyunca, eşiklerden eşiklere. tutarlılık eksilir. farklı toplumsal karakterler meşruluk kazanır. kerameti kendinden menkul olma halini dayatan da budur, etkili olduğu sürece ruhun akıntısından başka yargıç yoktur, kyniklik kalır, tutarsızlık sonuçtur. e bu noktada bu nihilistten ilginç bişey var mıdır? dünyanın 7 saçmasından biridir o.
<10.11.013> bir varoluş felsefeciliği:
varoluş felsefeleri insanın dünyadaki varoluşunun anlam, amaç ve değer düzlemlerini incelemeye odaklanıyor... ve genelinde hayatın anlamlandırılması ve onun nasıl yaşanacağı üzerine kafa yoruyor. nihilizm bu genel çerçeve içinde anlam, amaç ve değerlerin dünyevi ve olumsal oluşunun sonuçlarına ve ölüm gerçeğine odaklanıyor. geleneksel olarak temel momentler şunlar: 1) kahır momenti ve saçma //özün, tözün ve mutlakın yıkımı (değerler, tanımlar ve amaçlarda) 2) dünyevîlik momenti //anlamların asla kaybolmadığının ve değerlerin işlemeye devam ettiğinin idraki (keyfî ya da mutlak anlamda göreli değiller, bünyenin dünyayla etkileşimlerinde üretiliyorlar), tanımların 'bedenlenmiş' bir gerçekçilik ve düşünme üzerinden anlaşılması. 3) kuruculuk aşaması //kuruculuğa cevaz verilmesi ya da kuruculuk görevi (camus>hem birey hem toplumu adına, nietzsche>tür adına, stirner>bireyin kendisi adına, kierkegaard>bireysel 'inanca sıçrama' olarak, sartre>evrensel bir sorumluluk adına kuruculuğa mahkumiyet. söylemeye gerek yok, 2. momentten 3.'ye geçmek zorunlu değil. ayrıca doğrudan 2'den de başlanabilir. esas halimiz 2'dir. durum buymuş. 1 ve 3 olumsal, 2 ise gerçek. (then what?) > sartreyen tarif tam olarak bedensiz; mutlak bedensizlik, mutlak ayrışmışlık... keza ona bu mutlak özgür hiçliği ilham eden heideggeryen "hiç" de platonik varlığın bir parodisi gibi duruyor -ki bir tekme atıp kurtulabiliriz. camus'nün tartışması yöntem ve kurgusunda sığ/aydınca. nietzsche'nin kuruculuk gereğini toplumsal sağlığa temellendirmesi tepkisel -ve sosyal darwinizmin bayağı bir türüne dayanıyor. > ölüm varoluş felsefelerinde yer tutuyor. heideggeryan ve kierkegaardian bireyleşme analizleri yanlış olmasa da meselenin zengin içerimlerine hakkını vermiyor. zira ölüm özel bir durum ve bireyi reflektif düşüncede toparladığı kadar, [yalnız] bu düşünce düzeyinde onun eylemlerini anlamsızlaştırıyor da. bu hususu ergenlerin içki sofralarından ve anglo-amerikan felsefesinin varoluşsal içeriği kurutan akademizminden az öteye götürmek lazım.
varoluş felsefeleri insanın dünyadaki varoluşunun anlam, amaç ve değer düzlemlerini incelemeye odaklanıyor... ve genelinde hayatın anlamlandırılması ve onun nasıl yaşanacağı üzerine kafa yoruyor. nihilizm bu genel çerçeve içinde anlam, amaç ve değerlerin dünyevi ve olumsal oluşunun sonuçlarına ve ölüm gerçeğine odaklanıyor. geleneksel olarak temel momentler şunlar: 1) kahır momenti ve saçma //özün, tözün ve mutlakın yıkımı (değerler, tanımlar ve amaçlarda) 2) dünyevîlik momenti //anlamların asla kaybolmadığının ve değerlerin işlemeye devam ettiğinin idraki (keyfî ya da mutlak anlamda göreli değiller, bünyenin dünyayla etkileşimlerinde üretiliyorlar), tanımların 'bedenlenmiş' bir gerçekçilik ve düşünme üzerinden anlaşılması. 3) kuruculuk aşaması //kuruculuğa cevaz verilmesi ya da kuruculuk görevi (camus>hem birey hem toplumu adına, nietzsche>tür adına, stirner>bireyin kendisi adına, kierkegaard>bireysel 'inanca sıçrama' olarak, sartre>evrensel bir sorumluluk adına kuruculuğa mahkumiyet. söylemeye gerek yok, 2. momentten 3.'ye geçmek zorunlu değil. ayrıca doğrudan 2'den de başlanabilir. esas halimiz 2'dir. durum buymuş. 1 ve 3 olumsal, 2 ise gerçek. (then what?) > sartreyen tarif tam olarak bedensiz; mutlak bedensizlik, mutlak ayrışmışlık... keza ona bu mutlak özgür hiçliği ilham eden heideggeryen "hiç" de platonik varlığın bir parodisi gibi duruyor -ki bir tekme atıp kurtulabiliriz. camus'nün tartışması yöntem ve kurgusunda sığ/aydınca. nietzsche'nin kuruculuk gereğini toplumsal sağlığa temellendirmesi tepkisel -ve sosyal darwinizmin bayağı bir türüne dayanıyor. > ölüm varoluş felsefelerinde yer tutuyor. heideggeryan ve kierkegaardian bireyleşme analizleri yanlış olmasa da meselenin zengin içerimlerine hakkını vermiyor. zira ölüm özel bir durum ve bireyi reflektif düşüncede toparladığı kadar, [yalnız] bu düşünce düzeyinde onun eylemlerini anlamsızlaştırıyor da. bu hususu ergenlerin içki sofralarından ve anglo-amerikan felsefesinin varoluşsal içeriği kurutan akademizminden az öteye götürmek lazım.
<10.11.013> sorunun kendisi:
zen ustasına sormuşlar: "eğer hakikatin yalan olduğu ortaya çıktıysa, ne yapmalı?" cevap vermiş: "eğer hakikatin yalan olduğu ortaya çıktıysa, ne yapmalı?" ( koan & koan, a serious man) (derhal af dilemiş ve ustanın hizmetine girmişler) bu soruya yanıt vermeyi deneyebiliriz. ve mesela belki yaşamımızda aldığımız kararlar da kısmen bu soruya yanıt verme denemeleri olarak yorumlanabilirdi. ama hiç bir yanıt durumumuzu 'soru'nun kendisi kadar iyi anlatamaz. insan teki olarak varoluşsal koşulumuza bu sorudan daha iyi karşılık gelen ifade olası yanıtlarda bulunamaz. soru sahicidir ve onu kitap uzunluğunda yeniden sorabilirdik. ve bu kitapta yer yer yanıtlar bulunabilirdi. sorunun kendisine erişecek düzeyde olmayacaklardı. bu kitap tüm yanıt denemelerimizin şu ya da bu biçimde zayıf olduğunu gösterecekti. ve zayıf olmakla kalmayıp eşit derecede meşrû oldukları halde uyuşmaz, çelişik, çakışık, bulanık bir sistem oluşturduklarını da gösterecekti; çelişki ve belirsizliklerinden kurtulamayan bir sistem. gödel'in yeterince karmaşık formel sistemi gibi ama mutlak anlamda daha fenası...
zen ustasına sormuşlar: "eğer hakikatin yalan olduğu ortaya çıktıysa, ne yapmalı?" cevap vermiş: "eğer hakikatin yalan olduğu ortaya çıktıysa, ne yapmalı?" ( koan & koan, a serious man) (derhal af dilemiş ve ustanın hizmetine girmişler) bu soruya yanıt vermeyi deneyebiliriz. ve mesela belki yaşamımızda aldığımız kararlar da kısmen bu soruya yanıt verme denemeleri olarak yorumlanabilirdi. ama hiç bir yanıt durumumuzu 'soru'nun kendisi kadar iyi anlatamaz. insan teki olarak varoluşsal koşulumuza bu sorudan daha iyi karşılık gelen ifade olası yanıtlarda bulunamaz. soru sahicidir ve onu kitap uzunluğunda yeniden sorabilirdik. ve bu kitapta yer yer yanıtlar bulunabilirdi. sorunun kendisine erişecek düzeyde olmayacaklardı. bu kitap tüm yanıt denemelerimizin şu ya da bu biçimde zayıf olduğunu gösterecekti. ve zayıf olmakla kalmayıp eşit derecede meşrû oldukları halde uyuşmaz, çelişik, çakışık, bulanık bir sistem oluşturduklarını da gösterecekti; çelişki ve belirsizliklerinden kurtulamayan bir sistem. gödel'in yeterince karmaşık formel sistemi gibi ama mutlak anlamda daha fenası...
<16.06.014> ben ve bencil gen:
son tahlilde güç istenci (nietzsche) ve yaşam istenci (schopenauer) doğrulanır ama ancak uygun bir bağlamda; kuantum mekaniğinin atomaltı düzeylerinde ya da antik materyalizmin atomlarının düzeyinde değil. bu düzeylere biyomorfik işleyişler atfetmek için bir sebep görünmüyor; manyetik alanlara, kütle çekim kuvvetlerine ya da eylemsizliğe, bir atomun 'spin'ine veya zaman mekanın 'bükülmesine' biyomorfik bir kavram atfetmek?
fakat daha üst seviye, daha karmaşık sistemler düzeyinde --ama mesela inorganik sistemlere, mesela teknelerin köpürtmesine de biyomorfik kavramlar yakıştırmak için bir sebep yok-- ne kadar açık ve basit ki, biyomorfik kavramlar olsa olsa organizmalar düzeyinde işler. ellerimi iki yana açtım bu noktada, e yani. fakat burda fail de lazım, güce ve yaşama yönelik eğilimler canlılarda ortaya çıkıyor ama burada bir irade kurgulayacaksak o hangi emercent faile ait olacak? dawkins'in bencil geni burda en önemli aday gibi görünüyor. zira bireyin yaşam istenci, nihilizmin doğru biçimde tespit ettiği gibi, bu yaşamın akıp gidişini ve bu akıp gidişteki failin motivasyonlarını açıklamakta yeterli değil. öyle baktığımızda yaşam boşuna oluyor zira kısa süre sonra elde bir şey kalmayacak. ama bakıyoruz ki canlılar sonraki kuşaklara hem kendi üzerlerinden hem akrabaları ve hem türdeşleri üzerinden, hatta insanlar örneğinde diğer türler üzerinden kaygılarını yayıyorlar, diğerleri ve tüm canlılar ve bunların gelecek kuşakları için kaygılanıyorlar.
sürüp duran şeyin failler olmadığını biliyoruz. bizim evlatlarımız ve kardeşlerimiz ve türdeşlerimizin de yokolacağını ve onların da tekil hayatlarının bizimki kadar boşuna olduğunu biliyoruz. sürüp giden, dawkins'in yerinde tespitiyle, genler. güç istenci ya da yaşam istenci ya da üreme istenci ya da yeme istenci ya da dostluk istenci, bunlar ve tüm diğerleri, genlerin sürmesi için avantaj ortaya koyabilecek çeşit çeşit mekanizmaya dönük arzu-eğilim, organizmalarda ortaya çıkıyor. gerçek yönetici genler olmakla beraber ve bu istençler o genlerde kodlanmış olmakla beraber istencin açığa çıkma yeri, gendeki virtüelin aktüelleşme alanı, bireysel organizmalar oluyor. saçmalığın kaynağı da bu ayrılık. içimizde motivasyonları buluyoruz bu doğru ama motivasyonlarımız bireysel organizmamızı ancak kısmen ilgilendiriyor. ve sadece kısa bir süre için. ve ondan sonra ne olacak? ama kendimizi kendi "ben"imizin yönetmediğini görüyoruz. yönetilegelen bir organizmanın parçası olarak "ben" algısı da mevcut sadece. "ben" kendini tüm sistemin merkezi ve nihai amacı olarak algılıyor. öyle olduğu durumda da varoluşsal nihilizm ortaya çıkacaktır. zira ben yok, olsaydı da süremeyecekti, sürseydi de kısa sürecekti.
genler ise, söylemeye bile gerek yok, kendilerini kör ve duygusuz bir sürme sistemi olarak sürdürüyor. demek ki, istençlerin bir çoğulculuğu, sonra istençlerin taşıyıcısı ve virtüel faili olarak gen, ardından istençlerin açığa çıkma, edimselleşme sahnesi olarak bireysel organizma, bu organizmanın parçası olarak ben algısı/yaşantısı ve nihayet onun dünyaya dönük inanç/anlayış ve motivasyonları arasındaki kriz olarak varoluşsal nihilizm: tüm edimlerim ve tüm hayatım boşuna.