1.
Kendimi felsefe – edebiyat arası, ne o ne bu, hem o hem bu üretimlere kaptırdığımdan beri –gerçi buna kaptırmadığım bir zaman olmadı ama işte şimdi daha bir yazıya odaklanmışken- kafamda dönüp duranlardan bahsedeceğim...
Bu sorular aslında uğraştığım metinlerin de derdini ve gövdesini teşkil ediyor. Ama metne dökmekle de bitip çözülmüyor. Hepsi yanıtlanmaz sorular.. Ama sanki yanıtı çoktan verilmiş de bir yandan.. Yanıtı verilmiş, o yanıt yanlış. Ama öyle de yanlışlanmaz sorular!
Sorunlar. Kendini dayatan sorunlar. Bir yandan gözden uzak bir kenarda derdedilen, sana ait olan, senin vehminden ibaret olan, bir yandan tüm bir kültür tarihi ve dünya yazınına dair olduğunu iddia eden sorunlar. Bir de işte hep bu ölçek uymazlıkları, münasebetsizlikler, uygunsuzluklar.. Nietzschevari bir İsa sendromu gelir, dikkat! Ama ne yapacaksın? Yazıyla uğraşıyorsun, kendi varoluşsal sorgulamasını seriyor.
Okumak ve yazmakla mutlu olduğun için. Orası kolay, daha derin bir sorgulamaya gerek yok. Ama okuduklarımız vaktimize değer miydi? Yavanlık ve ahmaklıkta yarışan sabuklamalardan bir tane daha okuyacak mıyız? Dahiyane aptallıklardan keyif alıyor muyuz? Bu konulara geleceğim bence...
<16.05.025>
2. Meslekten felsefenin kanlı canlı ve üretken tükenmişliği
Belki en baştan şu notu bir düşmek gerekli: Bir meslek, bir zanaat olarak felsefenin ne yaptığı bugün, en azından Anglo-Amerikan menşeli, alışkanlıkla "analitik" başlığıyla anılan gelenekte bir ölçüde kristalleşmiş gibi. Ve bu tanım artık felsefe mesleğinden olmayan bizlerin felsefeden umduklarımızı çeşitli şekillerde dışlamaya yöneliyor. Bu mesleki faaliyette belki hala tabiatın zorlu sorularına dair temalar ya da insan yaşam ve teşkilatının meseleleri işleniyor gibidir ama artık bunlar, olsa olsa çocuksu nerd-efendilerin inanacağı teknik usullerle, görünürde-özenli, sözde-matematiksel/mantıksal akıl yürütmelerde "kavramlar" olarak "çözümleniyor", "berraklaştırılıyor" ya da bunlara dair kavramsal alanın, tartışma pozisyonlarının haritaları çiziliyor daha ziyade. Önemli konulara dair "cevaplar" meslekten felsefeciler tarafından hedeflenebiliyor gibi görünmüyor artık. "Kıta felsefesi" tarafı ise elde kalan metinleri ustaca geviş getirmekten memnun yavan bir sıkıntıya ve yaratıcılık krizine gömülmüş halde.
Biz amatörler felsefi edebiyata meylediyorsak, bir takım soruların bilimsel gelişmeleri, kuramları, bilgi birikimini ve insanlığın derlediği fikirler havuzunu malzeme edinen bir tefekkürle araştırılabileceğini ve buralardan sıçrayan kıvılcımların yine kitaplarda, edebiyat yoluyla inandırıcı sorunsallar içinde sınanabileceğini sanmayı sürdürdüğümüzden ya da buna artık inanmasak da böyle bir ihtiyacı içimizde tutan bir çaresizlikten oluyordur bu.
İmdi, diğer beşeri bilimlerle kıyaslandığında esasında gayet de güzel, karlı, gayet de canlı, hayatta ve faal olan "teknik", mesleki felsefecilik ile, felsefenin hikmet ve idrak arayışı olarak anlaşılmasını net bir şekilde iki ayrı yakaya koyalım. Meslekten felsefecilerin yanıt pınarının çoktan kuruduğunu, edebiyatın konu aldığı yaşamsal düzlemin de artık tüketilme seviyesinde işlenmiş ve yapay zeka tarafından kulanımımıza sunulmak üzere özetlenmiş olduğunu, tefekkürün artık, eğer mümkünse, ancak bilim ve teknolojinin türettiği "yeni"yi konu edinerek sürebileceğini kabullenelim.
Belki en baştan şu notu bir düşmek gerekli: Bir meslek, bir zanaat olarak felsefenin ne yaptığı bugün, en azından Anglo-Amerikan menşeli, alışkanlıkla "analitik" başlığıyla anılan gelenekte bir ölçüde kristalleşmiş gibi. Ve bu tanım artık felsefe mesleğinden olmayan bizlerin felsefeden umduklarımızı çeşitli şekillerde dışlamaya yöneliyor. Bu mesleki faaliyette belki hala tabiatın zorlu sorularına dair temalar ya da insan yaşam ve teşkilatının meseleleri işleniyor gibidir ama artık bunlar, olsa olsa çocuksu nerd-efendilerin inanacağı teknik usullerle, görünürde-özenli, sözde-matematiksel/mantıksal akıl yürütmelerde "kavramlar" olarak "çözümleniyor", "berraklaştırılıyor" ya da bunlara dair kavramsal alanın, tartışma pozisyonlarının haritaları çiziliyor daha ziyade. Önemli konulara dair "cevaplar" meslekten felsefeciler tarafından hedeflenebiliyor gibi görünmüyor artık. "Kıta felsefesi" tarafı ise elde kalan metinleri ustaca geviş getirmekten memnun yavan bir sıkıntıya ve yaratıcılık krizine gömülmüş halde.
Biz amatörler felsefi edebiyata meylediyorsak, bir takım soruların bilimsel gelişmeleri, kuramları, bilgi birikimini ve insanlığın derlediği fikirler havuzunu malzeme edinen bir tefekkürle araştırılabileceğini ve buralardan sıçrayan kıvılcımların yine kitaplarda, edebiyat yoluyla inandırıcı sorunsallar içinde sınanabileceğini sanmayı sürdürdüğümüzden ya da buna artık inanmasak da böyle bir ihtiyacı içimizde tutan bir çaresizlikten oluyordur bu.
İmdi, diğer beşeri bilimlerle kıyaslandığında esasında gayet de güzel, karlı, gayet de canlı, hayatta ve faal olan "teknik", mesleki felsefecilik ile, felsefenin hikmet ve idrak arayışı olarak anlaşılmasını net bir şekilde iki ayrı yakaya koyalım. Meslekten felsefecilerin yanıt pınarının çoktan kuruduğunu, edebiyatın konu aldığı yaşamsal düzlemin de artık tüketilme seviyesinde işlenmiş ve yapay zeka tarafından kulanımımıza sunulmak üzere özetlenmiş olduğunu, tefekkürün artık, eğer mümkünse, ancak bilim ve teknolojinin türettiği "yeni"yi konu edinerek sürebileceğini kabullenelim.